Bu süreçte çok üzüldüğüm , neden? dediğim anlar çok oldu. Ve birden hayat bize farklı bir yol gösterdi. İşte bu zaman içinde yaşadıklarımın özeti.
Herşey senin için meleğim seni çok seviyorum....
Bu arayışın bu kadar zor olacağını önceden tahmin
edememiştim. Üstelik yeni düzen eğitim
konusunda bu kadar bilgisizken durum iyice sinir bozucu oldu.
Dikkat edilmesi ve değerlendirilmesi gereken birçok kriter vardı eskiye nazaran. Listeler
yapıldı; devlet okulları, özel okullar ayrıldı. Öncelikle verilmesi gereken
karar buydu, çevredeki ‘’iyi’’ devlet okulları araştırıldı, gönül hep devlet
okulundan yana idi. Veya yeni düzen 4+4+4’ ün ilk 4’ünde devlet
denenebilirdi fakat bazı
ilkokulların ileriki yıllarda
ortaokul veya imam hatip olabileceği kuşkusundan
dolayı devlet okulu fikrinden vazgeçildi.
Artık özel okullar pardon’’eğitim kurumları’’ arasından
seçim yapılması gerekecekti. İlk etapta vizyon ve misyonu bize uymayan okullar
elendi. Haritada hedefe uygun okulların yerleri ve evimize uzaklıkları tespit
edildi.
Trafik düşünülerek ‘’uzak’’ olan okullar elendi. Ki bunlar
arasında benim çok sıcak baktığım Küçük Prens Okulu da vardı. Bu uzaklık konusunun Galatasaray’ın
seçmelerinde gözardı edileceği konusunda mutabık kalındı...
Okullar yıllık ücretlerine göre sınıflandırıldı fakat bu
sınıflandırma yapılırken anaokulu fiyatları değil ilkokul fiyatları dikkate
alındı zira bazı okullarda bu fark ciddi boyutlara ulaşıyordu.
Fiyatlarına göre ‘’en iyi’’ okullar hemen elendi. Çocuğun
yaşı, kapasitesi, müfredat belli iken 40-50 bin TL. Yıllık ücreti olan eğitim
kurumlarının çocuğa gerçekten ne vereceği merak uyandırdı. Ha gerçekten bir
fark varsaydı bu okullar neden son yıllarda diğer okullardan öğrenci transfer
etmeye çalışıyorlardı anlaşılamadı!
Bu merak’ ın cevabını 9 sene sonra öğreneceğimiz için içimiz
rahatladı...
Pek çok kişinin dikkat etmediği okul binalarının durumu
değerlendirildi. Fark edildi ki insanların eğitimdeki öncelikleri yüzme havuzu
ndan ibaret olabiliyordu. Çoğu kurumda çocukların bırakın oynayacağı
görebileceği bir yeşil alan bile yoktu. Bu içimizi acıttı. Çünkü çocuklar hepimizin
çocukları idi. Ders aralarında verilen 10-15 dakika araya da solunumdan gelen
TENEFFUS denmiyor muydu?
Yüzüklerin Efendisi’ ni yazarken Tolkien’ in dediği gibi ’’olaya
bir harita tasarlayarak başlama uyanıklığında bulundum, geriye sadece hikayeyi yerleştirmek kalmıştı.’’
Demek istediği içinde yaşadığımız yerle aramızdaki bağın
bilincine varabiliyorsak aidiyet duygumuzun gelişmiş olacağıydı.
Kim bilir belki de mimar olduğum için bu konu bu kadar
dikkatimi çekmişti....
Genel olarak artık eğitimin tamamen ticari bir sektör haline
geldiği anlaşıldı. Öyle ki çoğu eğitim kurumunda karşılanmanız bile POTANSIYEL VELI
olarak değil POTANSIYEL MÜŞTERI olarak görüldüğünüzün kanıtıydı.
Devlet okullarının
çoğunun belki de hepsinin imam hatip, fiyatları gayet uygun olan birtakım özel
okulların ise sayıca daha da artarak devlet okulu statüsünde eğitim
vereceklerini tahmin etmek zor değildi.
Ve sonunda karar verildi.
Tüm önyargıları kırıp gidip gördüğüm, aklıma gelen her
soruyu sorduğum, eğitim kadrosuyla, vizyon ve misyonu ile İstanbul’ da böyle bir kampüs yok
diyebileceğim binası ile Nehir’im artık bir FENERBAHÇE KOLEJI öğrencisi idi.
Anlaşıldı ki önyargı çok ama çok kötü birşeydi.....